Ali VAROL Yazarın Tüm Yazıları
Ben emekli öğretmen Ali Varol. Yazı yazmayı ve resim yapmayı severim. Manavgat Ahmetler köyünde doğmuş, orada büyümüşüm. Köy yaşamını iyi tanırım ve doğa ile iç içe olmak keyiflidir. Çocukluğumda aileme yardım ederken çift ve harman...
KURBANLIK EŞEK
Bizim yaylaya çıktığımızda dağlar karlarla örtülü olur. Karlar daha erimeden ince yerlerinden kardelenler başlarını çıkarırlar. Güneşi gören çiçekler sevinir. Çiçeği gören güneş de sevinir, gülümser. Güneşin gülümsemesini görmek için karların eridiği yerlerden otlar fışkırır. Otları gören oğlaklar, kuzular gelip onlarla tanışır. Onların yapraklarını yiyerek karınlarını doyururlar. Eriyen karların aşağısında biriken sulardan eğilip içerler. Bir serçe kuşu gelip kuzuların önüne kanat çırparak konar. Oradaki kurumuş ot parçalarını ağzına alıp yuva yapmak için götürür. Yuvasını yaramaz çocukların yetişemeyeceği yüksekteki bir kaya deliğine yapmaktadır. Yaramaz çocuklar ise obanın yakınındaki kar yığınının yanında toplanmışlardır. Yanlarında obanın yaşlılarından Tekeli Dede vardır. Tekeli Dede çocukla çocuk olmasını bilir. Onların dilinden iyi anlar. Çocuklar da dedeyi iyi tanırlar. Onun şakalarına, tuzaklarına düşmemek için dikkatli davranırlar. Çocuklardan bazıları babalarının kepeneklerini getirmişler kar yığını üstünde kaymaktadırlar. Kepeneği kar yığınının en yukarısına taşıyorlar. Orada kepeneğin üstüne oturup aşağı doğru uçar gibi kayıyorlar. Sonra da kahkahayı basıyorlar:
“Kuş gibi uçuyorum sanki.”
“Sanki kanatlanmışım.”
Obadaki büyükler kendi işleriyle uğraşırlar. Kadınlardan kimisi koyaktan kar yüklenip getirmiştir. Kar taşına onu uzatıp önüne bir helke koyar. Ümmüşen Ebe ıstarında bir ala kilim dokumaktadır. Gelini Gülay Yenge yere çaktığı iki kazığa bir kolan çözgünü uzatmış, onu dokumaktadır. Ekiz Amca beş örümden bir ip örmektedir. Kimse boş durmaz. Boş durana şeytan güler demişler. Çocuklar niye boş dursun ki? Kız çocuklar ufak taşlardan evcikler yapıp içini tencere, çanakla, beşikle, bebekle döşemektedir. Oğlan çocuklar kayak kaymayı severler. Kar üstünde kaymak daha iyidir. Kepeneği olmayanlar üşüyüp hastalanmamak için kar üzerinde kaymazlar. Karların eridiği yerde düzgün büyük bir say vardır. Altlarına minder gibi küçük bir say taş koyarak burada kaymaktadırlar. Kardan kaymak kadar uzun süreli olmasa da yoktan iyidir. Üşüyüp karın ağrısı çekme tehlikesi yoktur. Evden gizli saklı kepenek alabilenler kar yığınının yukarısından aşağıya kuş gibi uçmanın keyfini çıkarırlar.
“Yaşasııın. Kuştan hızlı gidiyorum!” diye öteki çocuklara caka satarlar. Tekeli Dede bu yaramazlara yanaşır. Niyeti, onlarla şakalaşmaktır. Ama Tekeli Dede’yi önceden tanıyan çocuklar da onun tuzaklarına düşmemek için tetikte beklerler. Tekeli Dede:
“Siz çok korkaksınız çocuklar be!”
“Niyeymiş o?”
“Sizin içinizde korkusuz bir babayiğit yok.”
Hem korkusuz, hem de babayiğit olma fırsatı bulan Kekeme Niyazi:
“Bu o, o, obada e, e,en korkusuz çocuk benim!”
Tekeli Dede eliyle havada bir şey uzaklaştırırmış gibi yapar:
“Hadi canım sende. Duy da inanma. Ben senin gibiyken anadan doğmuş gibi soyunur öyle kayardım kar üstünde. Sen de kayabilir misin?”
Eyvah! En korkusuz olma, babayiğit olma unvanı tehlikede. Sarı Niyazi soyunmaya başlar. Yanındaki arkadaşları engel olmaya çalışırlar.
“Hey! Serseri misin sen? Karda çıplak kayılır mı? Üşürsün ciğerlerin kararır, hasta olursun.”
“Hasta olmakla kalmazsın. Eşek cennetini boylarsın. ‘Ne şehit oldu ne gazi, boşu boşuna gitti Niyazi’ derler sonra.”
Tekeli Dede ötede bıyık altından gülerken gene bağırır:
“Demedim mi ben, sizin hiç biriniz babayiğit olamazsınız. Bu obada benden başka korkusuz biri anasından doğmamış.”
Sarı Niyazi, Tekeli Dede’nin bu aşağılamalarına dayanamaz. Arkadaşlarını dinlemeyip soyunur. Bir yandan da kekeme sesiyle bağırır:
“Be, be, ben hiç ko, ko, korkmam!”
Arkadaşları onu tutarlar.
“Niyazi, Tekeli Dede bize şaka yapıyor. İçimizde bu şakaya inanacak kadar saf çocuk var mı onu anlamaya çalışıyor. Saf olma! Tuzağa düşme!”
Niyazi’nin kafası karışır. Obadaki diğer büyükler de onları izlemektedir. Onlar gülüşürler. Onların gülüşmesinden kuşkulanan Niyazi’ye giysilerini giydirir arkadaşları. Tekeli Dede kaybettiğini görür. Son kozunu oynar.
“Vay be demek ki bu obada benim kadar korkusuz bir babayiğit yok.”
Çocuklardan biri ona yaklaşır:
“Senin kadar saf, aptal çocuk yok bu obada!”
Ötede gülerek onları izleyen Kara Mahmut :
“Aldın mı cevabı! Bu çocuklar bizden daha akıllı. Sen önümüzdeki bayramda keseceğin kurbanın kavurmasıyla bu çocukları bir güzel besle. Bu çocuklar kavurmayı hak etti.”
Öteki yaşlılar da onu onaylarlar:
“Amma da okkalı bir cevap oldu ha.”
“Boynuz kulağı koydu geçti. Çocuklar Tekeli Dede’den akıllı çıktı.”
Tekeli Dede’nin de çocukların bu davranışı, cevabı hoşuna gitmiştir.
“Çocuklar, Mahmut amca haklı, beklediğimden daha akıllı çıktınız. Bunu ödüllendirmemiz gerek. Kurbanda ala tekenin kavurması size helal olsun.”
Çocukların da hoşuna gider bu kurbanlık ala tekenin kavurması. Karda kızak kaymayı bırakıp kenardaki taşlara otururlar. Biri:
“Tekeli Dede’nin çadırında ala tekenin kavurmasını yiyeceğiz. Sizin evde neyin kavurması gelecek sofraya?
“Biz kuzu keseceğiz. En lezzetli et kuzu eti olurmuş.”
“Tekeli Dede’den sonra size gelelim o zaman.”
“Neden olmasın. Buyurun gelin. Yanında koyun yoğurdu da olur.”
Ötekiler de sırayla söylerler kurbanlıklarını:
“Biz kara koçu keseceğiz. Boynuzlarını şimdiden boyadık bile.”
“Biz sarı öveci keseceğiz. En büyük davarımız o.”
“Biz ala tekeyi keseceğiz. Bizim ala teke sizin sarı öveçten büyük.”
“Bizim gök erkeç de sizin ala tekeden büyük. Dövüşte onu kaçırır.”
“Bizim mor erkecin boynuzları en büyük boynuz. Geyik tekesi boynuzları kadar var.”
Niyazi evde kurbanda ne kesileceğini duymamıştı. Arkadaşları kurbanlıklarının en büyük olduğunu söyleyip övünüyorlardı. Koç, erkeç, teke… Bunlardan daha büyük olmalıydı kendi kurbanlıkları. Koçtan, erkeçten büyük ne vardı? Dana, inek, öküz, at, deve… Bunlardan birini kesecek olurlarsa en büyük kurban kendilerininki olurdu. Kendilerinin yaylada sadece bir eşekleri vardı. Olmayan kesilmez ki. Elde olan bu. Eşeklerini gözüne kestirdi. Sıra kendine gelince sordular:
“Niyazi siz ne keseceksiniz?”
Niyazi kekeleyerek cevapladı:
“Biz, biz e, e, eşek keseceğiz!”/
***
