Ali VAROL Yazarın Tüm Yazıları
Ben emekli öğretmen Ali Varol. Yazı yazmayı ve resim yapmayı severim. Manavgat Ahmetler köyünde doğmuş, orada büyümüşüm. Köy yaşamını iyi tanırım ve doğa ile iç içe olmak keyiflidir. Çocukluğumda aileme yardım ederken çift ve harman...
KÖYDE İLK RADYO
1. ve 2. Bölüm
Ali VAROL
Köye ilk radyonun gelmesi köyde büyük bir değişiklikti. Kim, başka birini görse “Duydun mu Gara Memed’in Yusuf bi ıradıyo almış” diyordu. Görenler gördüklerini, görmeyenler yarım yamalak duyduklarını ballandıra ballandıra anlatıyordu. Kadınlar da erkekler de ilgileniyordu yeni radyoyla. Çift eken, davar güden, değirmene giden herkes radyoyu konuşuyordu.
Sırtında güğümlerle dereye suya giden iki kadın radyoyu anlatıyordu birbirine.
“Duydun mu Gara Memed’in oğlu Yusuf bi ıradıyo almış.
“Deme gııız. Iradıyo da neyiki?”
“Iradıyo Neyiki ne demek, ıradıyo adam gibi gonuşurumuş.”
“Etme gııız. Nasıl bişeyimiş bu da adam gibi gonuşabiliyorumuş?”
“Türkü de çağırırımış.”
“Sahi mi? Yakım da yakabiliyor muyku?”
“Türkü de söylerimiş, yakım da yakarımış.”
“Düğünnerde davul zurna da çalar mıymış?”
“Türkü söyleyebilen, davul zurna da çalardır her hal.”
“Davul zurnayı abdala çaldırsak o gaşık havası oynar mıykı?”
Radyonun özellikleri saya saya bitmiyordu. Konuşa konuşa gidince yol yürümesi de kolaylaşıyordu. İnsan lafa dalınca yolun bittiğinin de farkına varmıyordu.
*******************************
Serken Yakada davar güden çobanlar bir taşın başına birikmiş radyoyu konuşuyorlardı.
“Bu ıradıyo Isdambul’ da gonuşulannarı burada annadıyorumuş.”
“Demek ki çok guvatlı biri. Isdambul’dakı sesi duyabildiğine göre.”
“Sesi duyan uzun bi gulağı varımış Evden eve tel gibi germişler.”
“Ulan gulak bir olur mu?”
“Birimiş dedim’e. Görenner söyledi.”
“Görenner eksik görmüşdür. Ben bi başgasından taha duydum. Gulağının biri yere bağlıymış, biri de ğöğe bağlıymış Sene annatan adam yerdekini görmemiştir.”
“Öyledir tabi canım. İki gulağı olmasa Isdambul’dakı sesi duyabilir mi?”
“Hem iki gulağı var hem de gulakları çok uzun. Gulağı uzun olannar uzak yerleri duyabiliyor demek ki.”
“Ulan cahil cahil gonuşmayın be. O sizin gulak dediklerize anten dellerimiş. Antenin biri hava hattı, havaya gerilirimiş. Biri de toprak hattı, toprağa gömülürümüş. Eğitmen dedi.”
“Belki de Isdambu’lda gonuşan taha guvatlıdır. Onun ağzı taha böyüktür. Sesi buraya gadar geldiğine göre.”
“Ağşamdan zabaha gadar türkü söylerimiş, heç yorulmazımış.”
“Bizim davar ağılının başına bi ıradıyo gosak, zabaha gadar türkü söylese canavar gelip davarları yeyemez.”
“Bi dene alıp yatak yerine gosak da geceleri davarı beklese…”
“Kaç davar parası eder acaba?”
“Yusuf Aga 350 liraya almış.”
“Bişey deel. 350 lira 7 erkeç parası.”
*******************************
Çukurda kapan kuran çocukların gündeminde de radyo vardı.
“Bu ıradıyo ne yerimiş bilin mi?”
“Bekmez yerdir.”
“Deel.”
“Guru üzüm yerdir.”
“Deel.”
“Ala şekar mı yerimiş?”
“Gine deel.”
“En datlı ne var? Ak havla yerdir.”
“Akıllım, ıradıyo adam deel ki ak havla yesin.”
“Iradıyo adam deel de nedir?” Deve mi?”
“Deve de deel.”
“Deveden taha mı böyük?”
“Taha böyük deel emme taha guvatlı.”
“Böyük ya da guvatlı… Ne yerimiş demedin ya ?”
“Bu ıradıyo bir makineymiş, pil ile bataryayla beslenirimiş.”
“Onnar da neyiki? Nasıl bişeyiki?”
“Onnar nasıl bişey, ben de bilmen.”
*******************************
Köy odasına oturmuş birkaç yaşlıdan Hökece, Tekeli, Gücük Musa, Gök Hüseyin de aynı konu üzerine yoğunlaşmıştı:
“Akça Musası kitaptan okurdu, “Isdambul’da gonuşacaklar, buradan duyulacak” derdi.”
“Akça Musası da okurdu, Mull’irbem de okurdu..”
“Göğde demirden guşlar da uçacak dellerdi.”
“İkisi de oldu.”
“Bunar gıyametin alametleriymiş.”
“Gıyamet yaklaşdı demek ki.”
*******************************
Çardağında oturmuş tüfeğini temizleyen Zobu Emmi’nin yanına Deli Ahmet gelir. Onların konusu da aynıdır. Deli Ahmet sorar:
“Amadalı acansı dinnedin mi, ne var ne yok?”
“Dinnedim Amat. Habarlar kötü. Gore’de Amerkan asgerlerini goruyacaz deyi Türk asgerlerini gurşunun öyüne sürüvermişler. Uşağı gırdırmışlar. Çok canım sıkıldı.”
“Yapma yaaa.. Benim de canım sıkıldı. Telefat çok muymuş?”
“Çok mu da ne demek? Kunuri denilen yerde asgeri 78 şehit, 352 yaralı verdikten sonra anca gurtarabilmiş Tahsin Yazıcı Paşa.”
“Te Allah cezanızı versin asgeri gırdırmışlar desene.”
“Gırdırmışlar.”
*******************************
Zobu Emmi ile Deli Ahmet Emmi radyodan dinlenmiş haberleri yorumlarken Kara Memet Emminin evinde büyüklü küçüklü bir grup radyoyu görmeye gelmişti Oturma odası tıklım tıklım doluydu. Kapının önünde de içerideki adamın iki katı kadar ayakkabı vardı.
Radyo ocağın sol tarafındaki pencereye kurulmuştu. Radyo dediysek şimdiki radyolar gibi değildi. Kocaman süslü, cilalanmış bir sandıktı. Önünde tuşlar, düğmeler, ibre; arkada 1 kg.lık kola şişesi gibi bir pil, 5 kg.lık lokum sandığı gibi bir batarya. Ayrıca radyoya fişlerle takılmış iki anten. Biri toprak hattı, öteki hava hattı. Hava hattı 20 – 30 m. uzunluğunda. Evden eve gerilmiş çoklu bir bakır tel. Uç bağlantıları özel seramik fincanlarla yalıtılmış. Toprak hattının bir ucu toprağa gömülmüş.
Eve sığmayan çocuklar radyonun konduğu pencerenin dışındaki duvar düğmelerine tırmanıp çıkmışlar, Kimisi bir düğmeye oturup yukarıdaki düğmeye elleriyle tutunarak düşme tehlikesini garantiye almış, kimi de bir düğmeye kuşlar gibi tünemiş. Kimisi de radyoyu görebilmek için başını uzatıp pencereden içeri bakmaya radyoyu görmeye çalışıyor.
Kafasını uzatıp pencerenin içine bakan çocuğa aşağıdaki çocuk soruyordu:
“Görebildin mi?”
“Iradıyoyu gördüm de içindeki adamları göremedim.”
KÖYDE İLK RADYO – 2. Bölüm
Ali VAROL
“Iradıyo ne gadar böyük ki içine adam sığsın?”
“Akıllı, ıradıyo öyle böyük olmaz. Satlıkçının bavulu gibi bişey. Bunun içindeki adamlar barmak gibi güççük güççüğümüş.”
“Kaç adam var acaba ıradıyonun içinde?”
“Yusuf Aga ıradıyonun arka kapağını açmış Osman agam o zaman görmüş. 10 gadar varımış. Adamlar camdanımış.”
“Hadi canım sende. Camdan adam mı olurumuş.”
“Camdan adamların depelerinde ışıklı birer gözleri varımış.”
“Onar adam deelimiş. Lambaymış. Eğitmen söyledi.”
“Türküleri lambalar mı söylerimiş?
“Orasını bilmen, Eğitmen söylemedi.”
Çocuklar pencerenin önündeki duvarda konuşurken yerdekiler de itişip kakışıyorlardı.
“Dur sen çıkma, ben çıkacan.”
“Sen neden çıkacakmışsın?”
“Sen güççüksün, düşersin.”
Onlar dışarıda tartışırken radyo olmayan pencerenin tahtadan kapağı açıldı. Radyonun sahibi Yusuf Aga başını uzattı. Çocukları görünce gülümsedi. Onun gülümsediğini gören büyükçe bir çocuk bunu fırsat bilerek sordu.
“Yusuf Aga ırdıyoyu nazaman açacan?”
Yusuf Aga gülümsemeye devam etti.
“Çocuklar ıradıyonun bataryası zayıfladı. Acansa gadar ıradıyo kapalı Hadi şimdi gedin, acans zamanı gelin.”
Çocuklar Yusuf Aganın güleç yüzünden cesaret aldılar. Biri:
“Hadi azcık aç, dinneyelim de sonra gederiz.”
Yusuf Aga “Hay Allah” der gibi ellerini havaya kaldırıp kafasını pencereden çekti. Gidip radyoyu açtı. Radyo bir türkü söylüyordu.
“Ankara’da yedim taze meyvayı,
Boşa çiğnemişim bu yalan dünyayı.
Türküyü dinleyenlerin tüyleri diken diken olmuştu. Duygulanmışlardı. “Ne güzel sesti bu böyle?”
Türkü bitince Yusuf Aga kalkıp radyoyu kapattı.
“Batarya zayıf acans dinneyecez.” Dedi.
Adamlar teker teker kalktılar. Herkes bir şey söylüyordu.
“Yusuf Aga güle güle gullan.”
“Çok gözel bi makine.”
“Verdiğin para helal olsun.”
“Bi de biz alabilsek.”
Yusuf Aga odadakileri uğurladıktan sonra kafasını pencereden çıkarıp çocuklara baktı. Çocukların büyük olanları düğmelerden inip gittiler. Aşağıda itişip kakışan küçük çocuklar duvardaki boşalan düğmelere hemen çıkıp yer kaptılar. Yusuf Aga buna itiraz etti:
“Çıkmayın canım. Hadi şimdi gidin evlerinize. Akşam olsun, acans zamanı gelirsiniz.
Çocuklar gitmek istemiyordu.
“Ben acansa gadar burada beklerim.”
“Ama duvarda yorulursun düşersin.”
“Yorulmam, düşmem.”
“Acansa taha bir saat var.”
“Olsun ben bir saat beklerim.
Öteki çocuklar da söylenmeye başladılar:
“Ben acans dinnemeyi çok severin.”
“Ben iki saat da beklerin.”
Ben türkü dinnemeyi çok severin. Ben türkü çıkasıya bekleyecen.”
Yusuf Aga kafasını sallayarak içeri çekildi. O sırada köyün içinden evin sahibi Kara Mehmet Amca geldi. Yerden bir taş alıp çocuklara atacakmış gibi yaptı. Bir yandan da bağırdı:
“Ne yaparsınız ulan orda? Evi yıkacak mısınız? İnin bakayın aşşa!”
Çocuklar Mehmet Amcayı eli sopayla, taşla dolu görünce korktular, inip kaçıştılar. Evin duvarı boşalmıştı. Onlar gidince Kara Mehmet Amca söylendi:
“Düşecekler, birin golu gırılacak, birinin başı yarılacak; başımıza dert olacaklar. Eyinnikden maraz doğarımış. Neme ilazım getsinner.”
Duvardan inip kaçışan çocuklar evlerine gitmediler. Komşu evlerin köşelerinin ardına saklandılar. Kara Mehmet Amca eve girince radyoyu açarsa evlerin dibinden sine sine gelip pencerenin dibinde radyo dinlemeyi düşünüyorlardı. Fırsat çıkınca bu düşünceyi uygulamak için pusuya yatmışlardı.
