Mehmet ARSLAN Yazarın Tüm Yazıları
Mehmet Arslan Yeminli Mali Müşavir
KARA ÖLÜM ve HACIAHMETLİ’ler
Mehmet Arslan
İlk ve ortaçağın en amansız hastalıkları; Kolera, Sıtma, Tifüs , Veba, Tifo, Çiçek ve veremmiş.
1830’larda Atalarımızı, bunlardan Veba “kara ölüm” vurmuş.
Veba-Taun virüsü; Çok geniş bir sıcaklık (-2°C ila 45°C) ve pH (5,0 ila 9,6) aralığında çoğalabilirmiş. En uygun büyüme ortamı 28°C'de ve pH 7,4 ikenmiş. Balgam ve pire dışkısı içerisinde, oda sıcaklığında uzun süre canlı kalabilir,dondurulursa, 25 yıl canlılığını koruyabilirmiş. Güneş ışığına ve ısıya karşı da oldukça duyarlı olduğu için konak/ev dışında uzun süre varlığını devam ettiremezmiş. Genel inanca göre, hastalık sonucunda; deri altı kanamaları yüzünden deride "siyah lekeler" oluştuğu için Veba, "Kara Ölüm" olarak tanımlanmış. Bulaşıcı olduğu için, vebaya yakalanan insandan herkes uzaklaşırmış.
İşte bu “kara ölüm” VEBA, İmparatorluk coğrafyasında; 18. yüzyılda başlayıp 19. yüzyılın ortalarına kadar sürmüş.
1346, 1362, 1438, 1641, 1692, 1760 ve ada nüfusunun üçte birinin öldüğü 1835 Kıbrıs Adası'nda VEBA salgınları olur. Antalya ile “…Kıbrıs arasında ticaret, göç ve Kıbrıs Paşalığı'nın idari yapısı -Anadolu'nun Alanya, İçel, Tarsus ve Sis sancaklarını da içeren, yani Köprü Çayı boyunca uzanan Teke Sancağı sınırına kadar olan güney sahilini denetim altında tutan, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1571-1670 arasında kurduğu idari yapı- nedeni ile ilişkileri vardı” r. (www.akmedadalya.com)
Bu tarihlerde (1830-31) Atalarımız; Kozlu (Kapuz) çayı’nın/Ahmetler Bükü (Hacıobası ’nın) oralarda sahil’e yakın oturmakta, önceleri Alara, veba salgını sırasında Alanya Kalesi Tımarlı Sipahilerine vergilerini ödemektedirler.
Köyümüz Cami’sinin yapımına ilişkin 1839 tarihli “HAT” tan öğreniyoruz ki 1830’larda Kıbrıs’ta başlayan veba salgını, Kıbrıs’tan Alanya limanına gelen gemilerle gelip atalarımızı da vurur. Bu salgında; köyümüz insanı, en önemlisi önderleri kırılır ve çevresinde güç sahibi olan Ahmetler Köyü dağılır, insanımız yöneticisiz, sahipsiz kalır. Hatırlayalım, Çimi’nin Ahmetler Yaylası’na saldırıları tam da bu yıllarda (8 No.lu Adana Ahkam Defteri Sy.148: yıl 1843) başlar.
Geleneksel anlayışa göre, veba salgını olan yerler bir nevi “lanetlenmiş” yerlerdir, oralar terk edilir. Sanırım salgın ve bu anlayış gereği atalarımız; önce “Aşşağı Köy”e, sonra “Sokmağzı/Taşharman” a ve en sonda şimdi oturduğumuz Güğlen dağı eteklerine (1840-1860) yılları arasında gelip konarlar.
Mezar taşları tarihin ipuçlarını da verir. Geçen yıl Hebilbeyi Köyü mezarlığı’ndaki bir mezar taşında “Ayşe ÖZ 1287 (1870-71) - 1949” tarihini okumuştum. Tarihsel kroniği doğruya yakın yakalayabilmek için Köy mezarlığımızdaki tarihleri de taramak ve Osmanlı Arşivleri’ndeki Temettüat ve Nüfus Defterleri (1830-1860) ile eşleştirmek gerekir. O zaman tarihler daha da netleşir.
HACIAHMETLİler
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Fon : ML.VRD TMT: 16251’ de kayıtlı H.1260/M.1844 tarihli “Karye-i Ahmedler”/Ahmetler Köyü başlığı altında Hacıahmetli’ler 27 haneden oluşan Ahmetler’in bir mahallesidir.
Buyursunlar,
Hacıahmetli’lere benden bayram hediyesidir.
Temettüat Defterini okusunlar, atalarını bulsunlar, düşünüp taşınsınlar, bazıları vicdanlarına sorsunlar, Ahmetler Köyü ile bağlarını yeniden sorgulasınlar !