![Mustafa KOÇ](https://www.ahmetler.com/imgs/80x80x1/img-0149.jpg)
Mustafa KOÇ Yazarın Tüm Yazıları
ÖZGEÇMİŞ Antalya, Manavgat, Ahmetler doğumluyum. İlkokulu orada okudum. Aksu İlköğretmen Okulunu bitirdikten sonra 4 yıl ilkokul öğretmenliği ve okul yöneticiliği yaptım. Daha sonra girdiğim sınavları kazanarak Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Eğitim (Pedagoji) b&ou...
![Bir HES Destanı](https://www.ahmetler.com/imgs/950x534x1/dscf2046.jpg)
Bir HES Destanı
AHMETLER NEDEN DİRENDİ, NASIL BAŞARDI?
Ahmetler Kanyonundaki HES Mücadelesinin Kısa Bir Özeti
Mustafa KOÇ
2014 yılında; Bölge İdare Mahkemesinin Ahmetler Köylüsünü haklı bulmasıyla Ahmetler Kanyonunda verilen HES karşıtı mücadelenin kazanılması, toplumda büyük yankı uyandırmıştı. O dönemde nereye gittiysem herkes bana aynı soruyu soruyordu:
“Ahmetler nasıl başardı?”
Ahmetlerli kadınların öncülüğünde verilen mücadelenin başından sonuna kadar sözcüsü olarak görevlendirilmiş bir Ahmetlerli olarak bu sorunun cevabını vermek de bana düşüyordu.
“Ahmetler’in HES KAVGASI / Bir Direniş Öyküsü” adıyla yazdığım kitap bitti. Fırtınalarla dolu üç yılın hikayesini böylelikle ölümsüzleştirdiğimizi düşünüyorum. Basıma hazır olan 300 sayfalık bu kitabın son bölümünde “Ahmetler Neden Direndi, Nasıl Başardı?” başlıklı bölümü burada, Ahmetler’n sitesinde paylaşıyorum.
Ahmetler’in bu haklı mücadelesi bütün Türkiyedeki HES karşıtı mücadeleler için de çok önemli derslerle dolu.
***
AHMETLER NEDEN DİRENDİ, NASIL BAŞARDI?
AHMETLER KANYONU HES MÜCADELSİNİN ÜÇ YILIN KISA BİR ÖZETİ
NEREDEN NEREYE GELDİK?
2013’teki HES mücadelesi, Ahmetler’i bütün Türkiye’ye tanıttı. Aslında Ahmetler 700 yıldır oradaydı; 1300’lü yıllarda Horasan’dan Anadolu’ya gelen öncü Türkmen oymaklarından biriydi; ama bugüne kadar kimsenin umurunda değildi burası. Sularına göz dikilmeseydi belki yine kimse tanımayacaktı. Ne zamanki derelerine HES yapılmak istendi işte o zaman Ahmetler’i herkes tanıdı.
Ahmetler kendi yoksulluğuyla kendi halinde yaşayıp giderken bir gün köylüler, yanı başlarında yüzlerce yıldır akıp giden ırmaktaki suyun; tanımadıkları ve hiçbir zaman buralara ayak basmamış birilerine satıldığını öğrenince ayağa kalktılar. Anladılar ki kanyona yapılacak HES, sularını ellerinden alacak, kanyonlarını kurutacaktı. Artık hayvancılık ölecek, tarım yapılamayacak, kanyon çöl olacaktı. Kendi yurtlarında saldırıya uğradıklarını düşündüler. Dediler ki “sularımız elimizden alınırsa biz artık buralarda yaşayamayız.”
Bir sürü yanlışla, hileyle yapılan proje, köylülerden gizli hazırlanmış, Ahmetler’e ve diğer ilgili taraflara haber verilmeden onaylanmıştı. HES şirketi kanyona şantiye kurmak için sayısız girişimlerde bulunmaya başladığında öğrendiler gerçeği. Bir devletin kendi insanına yapabileceği en büyük saygısızlık bu olmalıydı. Mahkemeye yapılan itiraz ise “60 günlük zaman aşımı” nedeniyle reddedildi. Bunu öğrendiğimizde: “Hakkın hukukun zaman aşımı mı olur?” diye bütün dünyaya haykırdık.
KANYON YOKSA AHMETLER DE YOK!
Bu proje; 700 yıllık bir köyün içme ve sulama suyu kaynaklarını, hayvancılığını, tarım alanlarını, turizm gelirlerini, kısaca geleceğini tehdit etmekteydi. Fakir bir orman köyü olan Ahmetler’in ilerde yapılacak yatırımlarla geliştirilecek olan turizm gelirleri ellerinden alınmak istendi. Bu kanyon ve buradan akan sular ellerinden alınırsa biliyoruz ki Ahmetler de yok olacaktı.
HES ŞİRKETİ KÖYLÜLERE SİLAH SIKTI
HES şirketi ısrarla iş makinelerini kanyona sokmaya çalıştıysa da her defasında köylüler buna izin vermedi. Ahmetlerliler, kendilerini bekleyen tehlikenin farkına vardı; komşu köylerin, medyanın ve kamuoyunun desteğiyle kanyona sahip çıktı.
Bu süreçte şirket silahlı adamlarıyla köylülere silahla saldırıp üstlerine iş makineleri de sürünce Ahmetlerliler kanyonda HES Çadırı kurdular ve nöbete başladılar. 2013’te büyük sosyal olaylara sahne olan kanyonda, köylüler, şirketin adamları tarafından dört kere silahlı saldırıya uğradılar, üstlerine iş makineleri sürüldü, coplandılar, biber gazı yediler, iş makinelerinin önüne yatan kadınları gördük, yaralandılar ama yılmadılar, tek yumruk oldular; yağmur çamur, sıcak soğuk demeden kanyonu beklediler ve şirketi kanyona sokmadılar.
Köylüler nöbete başlayınca kanyona büyük bir Jandarma birliği geldi. Başlangıçta Jandarma komutanları şirkete destek görüntüleri vererek köylüye karşı sert tavır takındılar. Ancak köylüler Jandarmanın şirkete verdiği gizli desteği deşifre edince Jandarma tavır değiştirdi, doğrudan müdahale etmedi ve sadece kanyona gizlice sokulan iş makinesini korumak için bekleme görevi yaptı. Jandarmanın şirketten yana tavır alması köylülerin gönlündeki asker sevgisine gölge düşürünce biz de “Kimsenin, halkın askerine olan güvenini bir şirket adına kaybettirmeye hakkı yok” dedik. İşte bu bir kırılma noktası oldu. Asker tarafsızlaştı; zamanla köylünün haklılığı ve kararlılığı herkesi ve doğal olarak da resmi makamları daha ciddi düşünmeye sevk etti.
- Kanyondaki olaylar sırasında köylülerden biri: “Biz Antalya’nın zencileriyiz” diye haykırmıştı. Bu bir sahipsizlik duygusu, hayal kırıklığı ve güvensizlikti.
- Bir başkası; “Burası bizim Çanakkale’miz” dedi; bu inançtı.
- Diğeri; “Hepimizi öldürün de tarihe geçin” diye bağırdı; bu kararlılıktı.
- “İkinci Kurtuluş Savaşımız” diyen de oldu, bu umuttu.
- Kulağımla duydum; “Bu HES için 30 yıldır konuşmadığım adamlarla barıştım” diyenler de vardı. Bu da birlik ve dayanışmaydı.
Gerçekten özellikle vurgulamak gerekirse bu mücadelenin başarılmasındaki en önemli güç, bütün Ahmetlerlilerin tek yumruk olmasıydı. Bu birliktelik ve dayanışmaya herkes hayran kaldı.
Ahmetlerdeki direncin o taraftan nasıl algılandığını bilmekte fayda var. Nöbetten önceki gidişimde gördüm ki köylüler kendilerini adeta yurt savunmasında hissediyorlardı. Hepsinde böyle bir inanç ve inanılmaz bir kararlılık seziliyordu. Elbette çok şey kaybedeceklerinin bilincindeydiler. Şirket, iş makineleriyle kanyona girmeye teşebbüs ettiğinde her defasında aynı refleksi gösteren köylüleri toplu olarak karşısında buldu.
Bütün bu saldırılar köylüleri hem birleştirdi hem de onların kararlılıklarını artırdı. Saldırılara karşı bedenlerini siper ettiler, üstlerine sıkılan kurşunlar onları daha da birleştirdi, çoğu ilkokul mezunu olan köylülerde şaşırtıcı bir çevre bilinci ve duyarlığı vardı. Ben bunun genetik bir duygu olduğunu yazdım. HES şirketinin bir gece ansızın kanyona gelme olasılığı onları tedirgin etse de “Proje iptal edilinceye kadar nöbete devam” kararı aldılar.
KADINLARIN DİRENCİ
Köylülerin kararlılığına, kendiliğinden ortaya çıkan birlikteliğe ve kadınların direnişteki öncülüğüne herkes hayran kaldı. “Haklıyız” dediler, haklarını savundular, direndiler. Şiddet gördüler ama asla şiddete başvurmadılar. Bu nedenle kamuoyundan sempati ve destek yağdı. Binlerce insan, sivil toplum, medya, dernekler, siyasi partiler, belediyeler günlerce kanyondaki köylüleri ziyarete gelip destek verdiler. Bu sırada özellikle Ahmetlerli kadınlar öne çıktı. Mücadelenin gerçek lideri ve kahramanları kadınlardı. Onlar sadece HES mücadelesinin öncüleri olmadılar; bir yandan kanyonda gece gündüz nöbet tutarken bir yandan da akın akın kanyonu ziyaret eden bu büyük gruplara kazanlarda Ahmetler’e özgü yiyecekler hazırladılar ve sundular. O dönemde adeta bütün HES’lerin simgesi oldu Ahmetler. Ve kanyondaki olaylar bütün Türkiye’de ilgi uyandırdı. Gazeteler bütün olayları günü gününe verdi.
HES’lerle ilgili tartışmalar büyüdükçe kanyonun kurtulma umudu artıyordu. Ahmetler’de yaşananlar bu konuya geniş kesimlerin ilgi duymasını sağladı. Bakanlar bile küçük derelerdeki büyük çevre felaketlerinden söz etmeye başladı. Daha sonra birçok HES karşıtlığı olayda Ahmetler’in örnek alındığını gördük. HES’leri konu alan “Sevdaluk” dizisinde “Ahmetler kadar olamadınız” dendiğini duyduk. Herkes anladı ki eğer toprağınıza birlik içinde sahip çıkabiliyorsanız haklı mücadeleler kazanılabiliyor.
“HES’LERLE KÜÇÜCÜK DERELERİ MAHVETTİK.”
Bu ülkenin elbette bir enerji sorunu var; ancak bunun için yeni enerji kaynakları bulmak, alternatif üretim yollarına yatırım yapmak varken küçük ölçekli projelerle bütün dereleri kurutmanın mantığı var mıdır? Sanki küçücük dereleri kurutarak enerji sorunumuzu çözeceğiz. Hiç inandırıcı gelmeyen bu vahşi projeler için önceki enerji bakanlarından biri “HES’lerle küçücük dereleri mahvettik” diye itirafta bulunmuştu. Demek ki bu ülkenin bakanının bile karşı koyamadığı bir gizli irade, bir büyük güç bu derelerin mahvedilmesini önleyemiyor.
Şimdi herkesin düşünmesi gerekiyor. Nerede bir dere varsa küçücük hesaplar için o dereyi kurutmaktan vazgeçecek bir ortak akıl ortaya çıkmalıdır. Toplumun ve doğanın dengesi bozulmadan, ülkemizin daha fazla insanını ve doğasını tahrip etmeden bu yanlıştan dönülsün; insanların da burnu kanamasın, ağaçların da, öteki canlıların da…
Türkiye’de birçok yerde HES’lerle ilgili tartışmalar, olaylar, halk hareketleri ve mahkeme süreçleri yaşandı, yaşanıyor. Ahmetler Kanyonundaki HES projesi ve onunla ilgili yaşananlar Türkiye genelindekilerle hem benzeşiyor hem de ayrılıyor. Benzeşen yanı belki bu ülkenin yönetim kadrolarını bile zorlayan bir güç belli ki her derenin suyuna göz dikmiş. Adeta “kopyala, yapıştır” projeler bu ülkenin bütün derelerini tehdit ediyor. Ahmetler de bunlardan biri. Ama bu konuda Ahmetler’in farklı ve özel yanları da var.
Gerçekten hiçbir dereye dokunulmadan, yüzyıllardır olduğu gibi derelerin özgürce akıp gitmesi, herkesin içten dileği olmalı. Ama yine de gerçekten doğaya, insana zarar vermeyen projeler yapılabilirse uygun yerlerde enerji de üretilebilir. Oymapınar’a itiraz eden var mı? Oysa Ahmetler’de durum böyle değil. Haydi idari yanlışları, haksızlıkları, projenin bütün aşamalarının halktan gizlenmesini bir yana bırakalım; Ahmetler Kanyonunda yapılmak istenen HES, değmeyecek bir elektrik üretimi karşılığında (Yıllık 9 bin MW); bir dünya mirasını, bölgemizin en önemli doğa harikalarından birini, önemli bir doğal zenginlik alanı olan ve gelecekte büyük turizm potansiyeli olması beklenen kanyonu tehdit etmektedir. Diğer yandan karstik arazi yapısı nedeniyle çoğu yer altına kaçarak denize dökülen Kapuz Irmağının suyu Manavgat sahilindeki geniş sulama havzasını da beslemektedir. Bu havzadaki 14 köy de bu projeden olumsuz etkilenecektir.
MEDYADAN VE KAMUOYUNDAN BÜYÜK DESTEK ALDIK
Mahkemeler davamızı reddedince elimiz kolumuz bağlanmıştı. Haklıydık ama başlangıçta elimizde hiçbir şeyimiz yoktu. Sonra köylülerin direnci ve kamuoyu desteği en büyük gücümüz oldu. Görsel ve yazılı basının büyük desteğini gördük. Ahmetler ve Kanyonu uzun süre gündemden düşmedi. Olayların en şiddetli döneminde CNN Türk kanyona canlı yayın aracı gönderdi. O gün Ahmetler için çok önemli bir gündü. Medyanın her zaman büyük bir ilgi gösterdiği Ahmetler Kanyonu ve bu mücadele bütün ülkede duyuldu ve ilgi odağı oldu. Bütün siyasi parti temsilcileri, yerel belediyeler, belediye başkanları ve geniş bir sivil toplum desteği yanımızdaydı.
DEVLET MAKAMLARINDAN BEKLEDİĞİMİZ İLGİYİ GÖREMEDİK
Üzgünüm ama söylemek zorundayım; Türkiye’nin her tarafından, çevre köylerden, Antalya’dan, Manavgat’tan büyük ilgi ve destek gördük ancak devlet makamlarından pek destek alamadık. DSI mühendisleri, “bu projedeki yanlışları düzeltin” dediğimizde; “projede yanlışlık bile olsa arkadaşlarımızın attığı imzayı savunmak zorundayız” mantığıyla yaklaştı. Oysa bir sürü yanlış vardı. Olayların tırmandığı, köylülerin kurşunlandığı günlerde valilikten ve askeri makamlardan randevu alamadık. Üstelik siyasi baskılar var mıydı bilemiyoruz ama hiç gereği yokken “bu olay siyasileşti” diyerek köylünün haklılığını görmezden gelmek istediler. Bu masum mücadeleyi itibarsızlaştırmaya çalışanlara karşı her alanda yüksek sesle itiraz ettik. Gazetelere giderek televizyonlara çıkarak, sivil toplum kuruluşlarına sunum yaparak bu işin iç yüzünü ve ardındaki gerçekleri bıkmadan usanmadan anlattık. Bütün bunlar Ahmetlerdeki haklı mücadelenin ciddiye alınmasına katkı yaptı. Zamanla HES mücadelesi için bütün Türkiye’ye örnek olan Ahmetler ülke düzeyinde sempati kazandı.
İlin valisi ısrarlı davetlerimize rağmen kanyona gelmedi. Olaylar büyüyünce kaymakamı gönderdi. DSI bölge müdürlüğü mühendisleriyle yapılan toplantıda ise yetkililer daha çok köylüleri HES için ikna etmeye çalıştılar. Hatta köyün sözcüsüne, avukatına ve hiçbir entellektüeline söz verilmedi.
Daha sonra bakanlık temsilcisi olarak üst düzey bir daire başkanı kanyonu ziyarete geldi, köylüleri dinledi; ama ilk defa devletin Ahmetler’i ciddiye aldığını gördük. Kanyonu inceleyen herkes “buraya HES yapılırsa yazık olur” demekten çekinmedi.
Jandarma, başlangıçta şirkete çok yakın davranarak büyük hata yaptı ama sonradan tavır değiştirdi. Başlangıçta bize randevu vermeyen Alay komutanı bile nöbet çadırındaki köylüleri ziyaret ederek “Nöbetteki askerleri köylülere emanet ediyorum” dedi, öyle gitti. Bu çok etkili bir değişimdi.
HAYALİ SUYLA HES YAPMAYA KALKTILAR
Yılmadık, köylü kanyonda beklerken bizler de dışarıda hak arama yollarına düştük. Birçok panelde ve toplantıda söz alarak durumu anlatmaktan yılmadık. Bilim adamlarının, yargıçların, uzmanların diyecekleri olmalı dedik. Önce İstanbul Üniversitesinden Profesör Doğan KANTARCI kanyonu inceledi. Hazırladığı rapor büyük yankı yaptı. Ama bu sırada bizi en çok şaşırtan projedeki büyük usulsüzlüktü. Çünkü şirket, yıllık su akışı çok düşük olan kanyondaki suyu yüksek göstermek için yüksek akış ortalaması olan 150 km ötede, Gazipaşadaki Bıçkı Çayının değerlerini kanyondaki HES dosyasına eklemişti. Yine “bir dedektif gibi” bunu kanıtlayınca basın bu konuyu “Kanyonda Rapor Usulsüzlüğü” ve “Hayali Suyla HES Yapmaya Kalktılar” şeklinde duyurdu. Bu sahteciliğe yaptığımız itiraza valilik “bir usulsüzlük yoktur” diyerek reddetse de idarenin konuya bakışıyla ilgili önemli bir ipucu bulmuştuk ve vicdani bir güç daha kazanmıştık. Kamu vicdanı da bizi anlamıştı.
Kanyonu kurtarmak için artık sadece adalete ve hukukun desteğine ihtiyacımız vardı. Çünkü itirazımız reddedilse de bu konuya bir yargıç gözüyle yeniden bakılması için her yolu denedik. Sonunda hukukun da söyleyecek sözü olacağına inanıyorduk.
“KÖYLÜLER DEDEKTİF GİBİ İZ SÜRDÜ”
Proje duyurusunun Manavgat’taki ilanını kaçırmıştık; ama karşı kıyımızdaki köy Akseki’ye bağlıydı; düşündüm ki Akseki’de duyuru yapılmamış olabilirdi. Avukat, Akseki’ye giderek bu ayrıntıyı kanıtlayınca Güçlüköy adına zor da olsa bir dava açtırdık. Mahkeme bu davayı kabul edince yeniden çok umutlandık. Mahkeme son iptal kararını verdiği zaman bu çabamızı öne çıkaran medya; “Köylüler Dedektif Gibi İz Sürdü, Ahmetler Kanyonu HES Projesi durduruldu”, “Köylünün Fendi Şirketi Yendi” şeklinde başlık attı.
“ÇED” RAPORU GEREKLİDİR
Kanyon dosyasına ilk kez yargıç eli değmişti. Bu el, projenin gidişini etkiledi. Mahkeme, bilirkişilerin kanyonu inceleyip rapor vermesini istedi. Hacettepe ve Ankara Üniversitelerinden gelen 5 kişilik bilirkişi heyeti bölgeyi inceleyip kanyonun ve köylünün ne ölçüde etkileneceğine dair önemli bir rapor verdi. Mahkeme de bilirkişi raporundaki gerçekleri dikkate aldı ve valiliğin böyle bir kanyona “Çevresel Etki Değerlendirme Raporu (ÇED) gerekli değildir” kararı vererek HES izni vermesini uygun bulmadı ve “ÇED gereklidir” diyerek idarenin bu kararını iptal etti.
Böylece uzmanların, bilirkişilerin, bilim adamlarının kanyonu görmesi düşündüğümüz gibi yolumuzu açtı. Geldiğimiz noktada; geçtiğimiz yılki olayların yanında bir dünya mirası kanyonun kurtarılması için maddi ve manevi desteği olan herkesin payı var. Zaten her aşamada “Ahmetlerliler bu kanyonu sadece kendi çocukları için değil bütün gelecek kuşaklara miras kalması gereken bir doğal zenginliği korumak için, herkes için bekliyor” demiştik. Bu sonuca ulaşmada katkısı olan herkese gelecek kuşaklar adına teşekkür ediyoruz.
Şimdi bu kararla elbette proje iptal edilmedi; ancak şu an için proje yaralandı ve uygulanması oldukça zorlaştı. Şirketin elini kolunu sallayarak kanyona gelmesi yargı kararıyla durdurulmuş oldu. Ayrıca burada HES yapılabilmesi için yeni baştan bir süreç başlatılması gerekiyor ki bu da oldukça zor görünüyor.
BU MÜCADELENİN KAZANIMLARI BÜTÜN TÜRKİYE’DE EMSAL OLDU
Bu süreçte dikkatimi çeken önemli bir gözlemi de eklemek istiyorum. Ahmetler, verdiği mücadeleyle birçok HES mücadelesine örnek oldu. Ahmetler’in başardığını herkesin başarabileceği inancı doğdu. Nitekim Ahmetler’den sonra benzer olaylarda kitlesel karşı duruşların arttığı görüldü. Ayrıca birçok ildeki idari mahkemelerden iptaller gelmeye, olumlu sonuçlar alınmaya başlandı. Belli ki güçlü bir kamuoyu desteği ortaya çıkmıştı. Bu deneyim biraz da şunu öğretti: Demek ki hukuk, toplumsal hayatın gerçeklerine yabancı kalmazsa adalet daha kolay tecelli edebiliyor.
ÇIKARILACAK DERSLER
Başından sonuna içinde olmuş iri olarak bu mücadeleden şunları öğrendim:
Ahmetler deneyiminden çıkarılması gereken dersler var:
Birincisi; benzer olaylarda kitlesel destek ve orada yaşayanların birlikte davranması en belirleyici etkendir. Ahmetler tek bir yumruk olmayı becerdi.
İkincisi; kadın faktörü çok önemli. Ahmetler’in başarısında Ahmetlerli kadınlar kendilerini iş makinelerinin önüne atarak herkesin motivasyonunu yükseltti. Kadınlar bütün bu direniş döneminde evini, işini gücünü, çocuklarını ihmal ederek büyük özveri göstermiş ve başarının mimarı olmuştur. Bunun fark edilmesiyle Ahmetlerli kadınlar Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri için Antalya’ya davet edildi, Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından da plaketle ödüllendirildi.
Üçüncüsü, kamuoyu ve medya desteği olmadan başarmak zor. Sorunun daha geniş kesimler tarafından tanınması maddi ve manevi destek anlamına geliyor. Kamuoyu bilgisinden yoksun olan itirazlar, sahipsiz kalabilir; yalnızlık ise başarmayı engeller.
Dördüncü ve son olarak farklı bir faktörü daha eklemek istiyorum. Kişisel kanıma göre buna benzer haklı eylemlerin küçük bir siyasi grubun inisiyatifine bırakılması, kesinlikle mücadeleyi zayıflatmaya neden olabiliyor. Zaten bazen rakip firma bazen de resmi makamlar çoğu zaman bu haklı istekleri itibarsızlaştırmak için böyle kolay fırsatlar arıyor. Belki araya provakasyon bile girebilir. Ahmetler’in bu tuzağa düşmesini önlediğimizi söyleyebilirim. Bir kere siz zaten bir siyasi görüşe bağlı bir eylem içinde olmasanız da resmi makamlarda böyle bir refleks oluşuyor ve bu konuda algı yaratılarak sizi yalnızlaştırmak istiyorlar. Bazılarının hoşuna gitmese de biz Ahmetlerdeki HES karşıtı direnişi herhangi bir siyasi grubun tekeline bırakmadık. Ama bize el uzatan, destek olan hiçbir grubu da dışlamadık, hepsine teşekkür ettik. Eğer bu mücadele, başlangıçta buna benzer olaylardan beslenen bazı kişilerin ve küçük grupların liderliğine terk edilseydi bu kadar geniş bir kesimden destek almamız, dolayısıyla bu işi başarmamız kolay olmayabilirdi.
Şimdi diyebiliriz ki bu koşullarda, “Ahmetler başardıysa herkes başarabilir.”
Sonuç olarak biz üzüm yemek istiyorduk, aklımızı kullandık ve bütün kesimlerin desteğini aldık. Bütün partiler kanyondaki olaylara ilgi gösterdi. Zor da olsa kendimizi ifade etme fırsatı bulduk. Sonunda herkes anladı ki Ahmetler sadece HES’i durdurmak için ayağa kalkmıştı. Bu süreçte başından sonuna kadar bu anlayışla rol almış bir Ahmetlerli olarak çok önemli bulduğum bu ayrıntıyı ve kişisel gözlemimi paylaşmadan edemedim. Evet, “Ahmetler başardıysa herkes başarabilir.”
***
Son olarak şunu da eklemeliyiz: Bu direniş, Antalya’nın sosyal mücadele tarihinde önemli bir yer tuttuğu kadar Türkiyedeki benzer sorunlarla baş etmede örnek bir model olarak anılacaktır. Ahmetler başardıysa herkes başarabilir.