CORPORATE
Mehtap ÖZ Yazarın Tüm Yazıları
Mehtap Öz Tekirdağlı anne babadan, Burdur ili Yeşilova ilçesinde doğdu. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Keşan ile Tekirdağ arasında geçti. İlk, orta ve lise eğitimini Keşan'da tamamladı. 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'ne girerek 1...
RUTİN
Her gün gördüğüm yaşlı ağacın gövdesinden fışkıran taze sürgün dikkatimi çekti bu sabah. Yaşı hakkında ipucu veren kalın gövdesinin çatlayan kuru kabukları arasından fışkırmış, “ Merhaba hayat” diyor gencecik nefesiyle. Ilık havanın inatla kış soğuklarına kafa tuttuğu günler yaşıyoruz.
Güneş sımsıcak gülümsemeyle kucaklıyor hepimizi. Ağaçlar başta olarak tüm bitkiler güzel havaya aldanıp tomurcuklanmış. Çimenler yeşil giysileriyle salınmaya başlamışlar bile. Taze kokuları karışıyor esintinin enginlerden taşıdığı iyot kokusuna. Sanki bahar havası “Hey, ben geldim. Haydi canlanın!” der gibi. Olması gerekenin dışında, rutin bozulmuş.
Olur bazen rutin bozulur, bahar gitmek istemez uzun süre. Birgün aniden saldırıverir kış mevsiminin soğuk rüzgarları, yağmuru, dolusu. Ve tüm doğayı örter bembeyaz örtü gibi karlar.
Yaşamın bu sert haline dayanamaz tazecik canlar. Solar renkleri, dökülürler ve yok olurlar.
R,U,T,İ,N harfleri bir araya gelerek oluşturur anlamının tekrarlandığı için alışkanlık haline gelmek olan bu kısa sözcüğü. Monoton, tekdüze olarak da açıklanır.
Kimi zaman yaşamımızın, işimizin rutin olduğunu düşünürüz. Hep aynı yollar, aynı binalar, aynı sokaklar, aynı işler vs. Canımızı sıkar, mutsuz eder bizi. Şikayet ederiz.
Sabah uyanıp gün ışığını görmek de bir rutindir. Sağlıkla nefes alıp vermek de. Yemek yiyebilmek, okuyup yazabilmek, bir yudum suyun serinliğini hissedebilmek, yürümek, koşmak hatta, ne güzel rutinlerimizdir. Yaşamımızı sürdürmek için bir işimiz olduğunu ve sağlıkla işimizi devam ettirdiğimizi unuturuz rutinden şikayet ettiğimiz zamanlarda. Ancak rutinlerimizden biri kaybolunca anlarız monoton hayatımızın değerini. Ona sımsıkı sarılıp bize açılan yollarında yürümemizin önemini.
Hayat için planlar yapılarak, hayaller kurularak, bazen somurtkan, çoğunlukla gülerek uykuya dalan birçok insan Altı Şubat sabahına uyanamadı. Ezan sesini, kuş cıvıltılarını duyamadı. Güneşin doğuşunu göremedi. Trafik gürültüsüne kızamadı. Sabah için kurduğu alarmı çalan saatini birkaç dakika daha uyuyayım diye kapatamadı. Gökyüzüne bakıp mutlu olamadı. Nefes alabilmenin tadına varamadı. Sabah mahmurluğu yaşayamadı. Yıkıcı deprem uykunun en derininde yakalayıp kopardı hayattan, ayırdı sevdiklerinden.
Yerküremizin hareketlerine insan evladına has tedbirsizliğin, aç gözlü hırsın, ihmalin de eklenmesi sonucu canlarımızı kaybettik. Yüreklerimiz acıdı, acımaya devam ediyor. Bir de depremin yıkımından bir şekilde kurtulabilen insanlarımız var. Onların kayıpları çok daha büyük.
Durumları daha üzücü. Barınma gibi, korunma gibi, beslenme gibi büyük sorunları var. Hepsinden fazla ruhsal durumları iyi değil. Ve sağ olarak kurtulan canlarımızı bekleyen psikolojik problemler de acıtacak kalplerimizi.
Bozulan dengemizi en kısa sürede düzeltip, rutin hayatlarımıza hızlıca dönebilmek sanırım herkesin ortak dileği. Rutinlerimizi yaşayabilmek yeniden, bir nebze iyileştirecek kalplerimizi.
Güvende olduğumuzu fısıldayacak kulaklarımıza. Ve ruhlarımızı sakinleştirecek. Ne kadar mümkün olursa…

